Bu bir deneme

çok karanlık
çok mavi, belki mor
düşüncelerin koridorları
öyle ıssız
hüzün kokulu
aşkla ilgili olanları..
çok zor
sevilmeden sevmek
gibisi yok!
anımsıyorum
o zamanlar
acıtan çok şey
şimdi
oyuncağım oldular..
kırılmadan
onarılmadan
geçirdiğim aşklar
şiirsiz geceler
gibiler.
biliyorum,
aşk dediğin
kanırtmalı bir taraflarını
inleye inleye
ölmelisin
öldürmelisin.

Belki de..

kadın sevince, açık bir yaraya dönüşüyor günden güne
belki de bu nedenle
ufak bir söz bile acıtmaya yetiyor
sonra durduk yere bir mikrop bulaşıyor
ve yayılıyor her bir yana
oysa kadın, sevmekten hiç vazgeçmiyor,
belki de bu nedenle
açık yaralar hiç mi hiç kapanmıyor.

bi' ihtimal

isterdim tabii, rotasını bilmediğim bir trene kendimi alıp binmeyi
gözlerimi kapadığımda çocukluğumun kömür sobası sıcaklığında uyuyakaldığımı anımsayarak
eski sesler, eski mekanlarla dolu duraklarda soluklanmayı
ölümün gölgesinin bile yaklaşamadığı uzaklara
her kalp atışında daha yakın olmayı,
çok şey değil, iki dudak, iki kol, iki bakış yeterli götürmeye
insanın parasıyla değil duygularıyla var olduğu
o uzaklara
isterdim tabii.

Geldiler

her insan tanrı'nın karşısında nankördür..
bu çoğunluğa ben de dahilim.
her gece, mekan neresi olursa olsun, gözlerimi uykuya kapadığımda yaşadıklarımın dibini kazıyan küllü bir hüzün tadı duyumsuyorum.
ve duydukça yaşadığımı yeniden hissediyorum, ona yakın, kendime uzak..
bir gidip iki gelmek, üç varıp dört kaybetmek, beş ayrılıp altı kavuşmak....

....

iyi ki doğdum :)

Bekleyiş

...iyi şeyler olacağına gün geçtikçe daha az inanır oldum ve başıma her an gelebilecek korkunç bir felaketi inatla beklemeye devam ediyorum.

yaptıklarım, yapacaklarımın sebebi olmaya devam ediyor...

Küüüüüüüüüs

Ey Tanrı!
aramızdaki ilişkide beni nasıl değerlendiriyorsun bilmiyorum,
ama
sana bu aralar küsüm!
Haberin olsun....

Sonuç olarak;

hayat,
-sevince
-içince
-uykun yetince

güzel oluyormuş, çözdüm bu işi ben :)

Çarpıldım

aklımdan değil, kalbimden geçenleri yazabilmem için önce kalbimin bu aşk çarpıntısına bir ara vermesi lazım..
şimdi herkes sussun, herkes kapasın gözlerini......

Kurt

ah! artık benim de benzim sarı,
damar kanımı dolaştırmıyor,
hiçbir kıyıya ulaştırmıyor,
beni sehrazad'ın masalları.

anlamıyorum dilinden artık
geceyi saran güzelliğin.
içim, kor bir kuyu gibi derin,
ve sonsuz rüyasında yalnızlık.

susmak istiyorum, susmak bugün.
susmak, hiçbir üzüntü duymadan,
büyük bir kuş iniyor semadan.
sükût, bu indiğini gördüğün.

artık tırtılları beslemiyor
bahçemin orta yerindeki dut.
başıma kondu ebedî sükût.
gün yeniden doğmak istemiyor.

kuşla oldumsa da senli-benli,
beynimi kurcalıyan bir kurt var:
anlamak istiyorum,
ne yapar rüzgârı boşalınca yelkenli?

orhan veli

Geceyi Böldüm

her zamanki gibi bir gece, ne bir eksik ne bir fazla. kırmızı duvarlı küçük odamda ben kokan yatağımda tanıdık düşüncelerin peşinde kendimi hırpalamak üzereyim. fark etmeden bunca yıl yaşadığım şeyleri irdeliyorum bu gece. ölüm gibi mesela, bunca zaman okumadığım şiirler ya da nerelere varacağını tahmin edemediğim hayatım gibi.
her zamanki gibi bir gece karanlığa mahkum eninde sonunda. olmayacak hayallerin kıyısından dönülen uyku öncesi sendromları ile bilindik bir tören nasılsa.
her zamanki gibi bir gece, yıldızlara yakın, benzersiz rüyalara teğet ve yalnızlık kadar gerçek..

Hır

ben yaprak yaprak kaldırırken kabuklarımı, karşımda öylece durup şaşkınlığını gizleyemeyen aynalara inat patlatıyorum suratına en adi kahkahamı..
kahkaha da kahkaha olsa, uzaktan duyan biri olsa zanneder ki cinayet işleniyor.
katilim tabii ya, içimdeki duyguları zift karanlığıma bastırarak boğmaktan suçluyum nasılsa..
haritası silinmiş kalbimle, bana alkış tutan bir avuç sersemi selamlıyorum en sinsi bakışlar benimle..

24-1

gecenin bu tekinsiz vaktinde insanın aklı nasıl da kusursuz çalışıyor.
zihin denilen şey, hatırlanmayacak edepli -edepsiz ne kadar anı varsa bir anda bulup çıkarabiliyor, en derine geçmiş günlerin birinde özenle düzenlenerek kaldırılmış ne kadar duygu varsa önüne koyuveriyor bir anda insanın.
bu saatler hiç adil değil. işte onun için bu sakat zaman dilimlerini ufak sıyrıklarla atlatmaya çalışıyorum. insanın kendisine açılan kilitli kilitsiz tüm kapıların kendiliğinden bir anda yıkılmaları ne acı ve ne kadar doğal.
yerkürenin karanlık saçmalıklarla dolu olduğuna inananlardan birisiniz. yalnızlığınızın giderek su götürmez gerçeklerinizden biri haline geldiğini biliyorsunuz. öte yandan salakça umutlara inanmaya her kalkışınızda hissettiğiniz burukluk damağınızdaki kan tadı gibi, değil mi?
bitiyor sonunda..tükeniyoruz, aşınıyoruz, aşındırılıyoruz.
çok şeyin yavan, anlamsız, boş olduğunu görmek için daha neler tüketmem gerektiğini henüz bilmiyorum.
bilmek istemiyorum..

Öylesine Bir Yazı

dünya hiç durmadan dönüyor. çizikler içinde insanlar. kısası uzunu, derini sıyırmışı her çeşidi mevcut. biz duruyoruz ve yaşlı dünya dönmeye devam ediyor. biz düşüyoruz, o asılı kalıyor öylece. yatıyoruz kalkıyoruz, geçiyor günler. paramızı, zamanımızı, umutlarımızı, sözlerimizi, gülüşlerimizi, emeklerimizi, sevgilerimizi, heveslerimizi harcıyoruz. nasıl olsa yenileri gelir diye.
yerine yenisi gelmiyor.
ve her nasılsa kaybettiklerim her geçen gün artıyor.
üç günlük dünya. bir varmış bir yokmuş..

yazmaktan sıkıldım.
bu kadar.

Daral-

Kendimden alacağım intikam bundan sonra yapacaklarımın sebebi olacak..
Standart sapması yüksek problemlerimin çözümünden çıkamazken bir türlü ,aroması rahatsız edici hayatımı yudumluyorum.
Ve yaşadığım her şeyin uzun soluklu bir deneme olduğunu fark ettiğimde, ağlamıyorum. Her zamanki ukala gülüşümle son veriyorum düşüncelerime.
Birçok şeyi farklı kılabilenlerdensem eğer gerçekten, bir yol kenarında yok edemem kendimi öylesine.

Köpük Köpük Yalnızlık

Yapış yapış yalnızlığıyla övünerek ölen küçük kadın, sen misin şimdi iki gülücüğe aldanan.. Al öldür kendini şimdi, çarp yıllara, böl kilometrelere.. Sonra otur iç azıcık, iç de gel kendine. Bakma şansının zehrine. Vur kendini konuşmayı yeni sökmüş duvarlarına..
Ve git,kaç, her zamanki sıradanlığına...

İstiyorum ki..

şişedeki balık olmak istiyorum çoğu zaman. önündeki kirli camın ardında uzanan dünyaya sadece bakarak ömrünü geçirenlerden.
ve kendi kanında boğulurken dünya , o şişelerin dibinde ölmek istiyorum.
yaptığım yanlışları yazabileceğim ama kimse tarafından yargılanmayacağım bir tahta istiyorum, en azından bir duvar dibi..
taşımaktan yorulduğum onca anıyı çıkarıp saklayabileceğim birkaç minder altı ya da...

Uğraş Dur

spor salonu
pahalı yüz temizliği ürünleri
kırışıklık kremleri
pahalı güneş gözlükleri
ayakkabılar
kırmızı gömlekler
dar kesim pantolonlar

kendisinden başka hiç kimseye vakti olmayan bir kızın uğraşları olsa gerek tüm bunlar..
neyse
sus işte.

Çok Şey

içimden çok şey geçiyor...
çok uçlu bir yalnızlığın suskun duruşlarını üstüme geçiriyorum.
arkama bakmadıkça dünyanın değiştiğini ya da bundan sonra değişebileceğini sandım.
çok yanıldım ki büyük ihtimalle çok yanlıştım.
ve şimdi,
içimden çok şey kaçıyor..
çok şey benden gidiyor..

..d-um

ben, küçük kadın
ben, tek kişilik bir kavga
şimdi siz tuttunuz , oysa
yaka paça atılıyorum
üzerlerinize
ve taşıyor
gülüşlerimdeki kırıklar
gözlerinize

ben, kız çocuğu
ben, özne-yüklem uyumsuzluğu
darılmadım henüz
biliniz,
cümlelerimin bir nefeslik yudumu
incelik kıvamında tutunuyor
kalbinize
-
biliyor-d-um.
-
ben, bir anlık şimşek
ben, ömrünüze değen cisimsiz bir değnek
şimdi çabalıyorsunuz, sakın
dokunmayın
ellerime...

Bin-Bir Düş_ünce

kafamda binbir düşünce,
bir o yana bir bu yana sallanıyor gemi. çok uzağa baksa da burnu, ıslak her yer ıpıslak. birkaç bomba düşse, birkaç kayalık parçalasa güverteyi ; bitse, her yolculuk gibi bu da bitse..
ana yolun kıyısında incecik bir çizgide başlıyor ve bitiyor hayat ve her gün o çizginin aynı yanından geçiyorum.
ve korkuyorum, son zamanlarda kendimden hiç korkmadığım kadar korkuyorum.
yaptıklarım, düşüncelerim, kendimi yapmaya zorlayacaklarım upuzun bir liste halinde.
"limansız bir kıta"
olacaktım yola çıkarken..
öyleyim.
her gün kendimi bomboş işlerle yuvarlarken
ne kadar yazık ettiğimi düşünüyorum onca duyguya, umuda, çırpınışa..
elimde olmayanların yasını tuttukça, ne kadar kaçayım..
kafamda binbir düşünce
çok kez batıyor gemi, kendiliğinden. yolculuk hiç bitmiyor oysa.
ana yolun kıyısındaki çizginin "bu" yanından yarın yine geçeceğim
öbür gün yine
sonra yine,
yine, yine...
sabrımın taştığı yere
kadar.
.

Neden Neden?

çok şeye kızgın olduğumu ilk kez bu kadar derinden fark ediyorum..
ve ilk kez bu kadar uzaklaşıyorum kendimden
inandığım cümlelerden
çok şeye kırgın olduğumu ilk kez bu kadar sinsice duyumsuyorum..
ve ilk kez bu kadar yakıyorum kendimi
sahip olacağım gelecekleri
çok şeye suskun olduğumu ilk kez bu kadar üzülerek anlıyorum..
ve ilk kez bu kadar kesiyorum dudaklarımı
uzamasın diye aşkları

çok dünya yaratıp bir o kadarını da yıktım
çok kişiyi üzdüm, aslında üzülmedim değil
öte yandan
yitirdim, yitir-il-dim
peki
neden tükenmedi hala dört duvar arasındaki yargılamalar
neden kırılmadı hala yürek zinciri
duvarlarım , onları unuttuğum yıllar boyunca daha da güçlenmişler meğer...
neden hala boyaları akıyor gerçeklerimin?
şimdi söyle bana,
neden aşk-lar sandığımdan da uzak bana?

Aşk-ı-m

Karanlık bir tünelden başka bir şey değildi geride kalan.
Tam kurtuldum derken, daha uzun ve daha korkutucu olanına yakalandım.
Bir kez daha takıldı kalbim, düşünmeye uzandım..
Durduğum yerde fazla söze gerek kalmadı, pervasızca yandım.
Yandık,

aşkım,
bu gece
aşklaşalım.

Ne Bu Haller?

Dünyama gelişi önceden saptanamayan bir başka göktaşı düştü şimdi.
Elim ayağım titredi, nefesim kesildi.
Sarhoş olmak için süslü rakı masalarına ihtiyacım kalmadı şimdi.

... ve çok söze gerek yok belki..
ne de olsa , aşk işi..

Kapı Duvar

Bundan çok uzun zaman önce;
kapılarımı sıkı sıkı kapatıp durmadan sarsılan duvarlarımın arasında kalakaldım.

Neyse ki tam vaktinde geldin,
şimdi
ne kapı
ne duvar..
...

Kontrol

Yalnızlığın aklıma gelebilecek her türlüsünü peşimde dolaştırdığımı biliyorum. Varlığımın gözle görülebilir ya da görülemez çirkinliklerini, üstünü kapalı tuttuğum yaralarımın irinlerini, ruhuma çöreklenmiş problemlerimin en basitini... hiçbirini unutmadım.
Birkaç sene önce neyse, o kaldı yine durduğu yerde. Mor tülbentlerin altında, bıraktığım zamanda.
Çok koşup yorulmadım, çok ağlayıp üzülmedim, çok gülüp eğlenmedim..
Çok sevilmedim, çok bilinmedim.. Karanlıktı, açılmadı. Beni çevreleyen duvarlarım hiç yıkılmadı.
Sorunsuz ya da güzel görünen şeylere takıldı aklım. Onlara kendimden nefret edecek kadar delice imrendiğimi ve bunu yazabilmek için aylarca beklediğimi saklayamam.
En çok, uzak kaldım.
Geçen her gün bana yeni şeyler katarken, bir yanım hiç değişmedi.
Yorulmadım,
bekliyorum.