Dilimin ucu, aklımın ötesi

dilimin ucundakilere ulaşmam, artık barışmam..
eskiyenlere dokunmam, kendime ihanette bulunamam.....
aslında öyle çoktular ki, içime hiç sığmadı yoklukları..
zaman, sadece zaman
diye diye bitiremedik
dilimizdeki tüyleri
hüzün tortuları kaldı rakı bardağının kenarında
siyaha döndü gece, yanıbaşında..

Dur-Kalk

Gecenin tanıdık tatları arasında kısa yolculuklara çıktımsa, beklemediğimi ansızın buluverme hevesinden başka bir nedeni yoktur, inan..

Beyaz kapılı beyaz odalar içinde kapkara ışıldayan başka bir kadın var bende..
Hangi sözcük, hangi zaman
anlatmam uzun sürer
sen anla buradan..

Kırık düşlerin sırtını sıvazlamakla meşgulum bu aralar. Kısa süreli koşturmacaların tutuk heyecanları arasında teş kişilik oyunları göğüslüyorum. Beceriyorum, inan. Tanıdık olmayan aynaların buruk yansımalarını toplayıp cebime atıyorum.
Ceplerim dolu dolu..
Koşuyorum, sağa-sola... Uykumda bile uyumuyorum sanki.. Öyle yorgun, öyle acı verici..
Öyle soluksuz.. Tek seferlik, anlamsız eylemleri tüketiyorum.

Hangi zaman, hangi cümle
yazmam gereksiz
anlarsınız siz..

Devinimlerde..

günler hep aynı devinimlerle geçiyor..
yapabildiğimiz tek şeyin güvenli mekanlarımızın bizi dış dünyadan ayırabildiğini düşündüğümüz kırılgan cam parçaları arkasından seyredalmak dünyayı..
bakakalmak, akıp giden zamana, bir parmak izi bile bırakamamanın verdiği incecik sızıyla bedenini nefessiz uykulara bırakmak..
unutmaya zorlanmak..
oysa günler hep aynı devinimlerle geçiyor...
hep aynı güneş batıyor, hep aynı güneş doğuyor.. şehir, kalabalıkların arasındayken de kendini benim kadar yalnız hissediyor mudur? ya da çaresiz.. sömürüldüğünü duyumsuyor mudur? günden güne, daha olgunlaştığını bile anlamadan, yok olmak düşüncelerine kaptırıyor mudur kendini?
kıskanıyor mudur? onu, bunu, şunu..
düşlüyor mudur? şunu, bunu, onu..
ya da kalkıp tek başına , alkole batırıyor mudur tutuklanamaz düşüncelerini?
yalnızlık, hep aynı
hep aynı, boş sinema salonları,
aynalar, hep aynı şeyi yansıtıyorlar,
hep aynı, eski şehrin teker teker yürüdüğüm sokakları,
kıskançlık,karamsarlık..
çok şey aynı..
cüzdanımdaki kimlik, para, kartlar..
kartvizitim dolu, içim boş, çok gün yankılı..
kendimle konuşmalarım yankı dolu... artık cevap veremiyorum.
kendime bile..
dedim ya, günler hep aynı devinimlerle geçiyor.
hep pazartesi oluyor mesela, dudaklarımda aynı küfürler... zor geçiyor ama geçiyor sonunda günler..
gülümsemem için ne çok şeye sahip olmam lazımmış meğer....... gülümsemiyorum..
sayıyorum, baştan sona değil, sondan başa..
öldüğüm gün, herşeye başladığım gün olacak çünkü, hissediyorum.
henüz gelmedi.. kim? kimler? beklediklerim. hala aramak için çaba gösterdiklerim. hala umut ettiklerim. henüz tanışmadıklarım...

günler hep aynı devinimlerle geçiyor..
hep aynı.

Sessizlik iyi gelir

Nereden ve nasıl başlasam anlatmaya. Garip duyguların tanımlanamamazlıklarına ve bu koca şehrin affına sığınarak ilk cümlelerimi yazıyorum.
Dedim ya, nereden ve nasıl başlasam? İlk olarak neyi anlatsam? Bastırılmış, sindirilmiş ve bir köşede unutulmuş hangi duygumun üzerinden yeniden geçsem?
Tek başıma kalışlarımı çözümlesem, sözcüklerimi yeniden elime geçirsem, belki de bu kimseye muhtaç olmayan halimle size bir şeyler yazabilirim. Belki hoşlanır, beni kendinize yakın bulursunuz. Hatta seversiniz..
Oysa hayır, beni sevmeniz için yazmıyorum bunları ben. Hiç işte, öylesine..
Üç beş kelime olsun, torba dolsun, yeryüzünün tanık olduğu bu gece de böyle sönsün diye..
Lafa en başından, kendimi anlatarak başlayacağım.